TÜTÜN. (büyükler için)

Kadir sabah simidini aldı ve sınıfına girdi. Simidini ikinci veya üçüncü teneffüste yemek için sırasının gözüne koydu. Simit bazen kalmıyor onun için erken alıyor acıkma durumuna göre de ikinci veya üçüncü teneffüste yiyordu.  Teneffüs zili çaldı. Kadir simitten bir parça koparıp yemeye başladı. Ama bir arkadaşı okula top getirmişti. Kadir topu görünce birkaç arkadaşı ile okul dışına çıktılar. Bu okul  bir köy ilk okuluydu. Kadir de üçüncü sınıfta idi aynı sınıfta hem üçler hem dörtler hem beşler ders görüyordu. Okul da iki derslik vardı. Kadir dışarda oyun içine dahil olmaya çalışıyordu. Arkadaşları onu oyuna almak istemiyorlardı. Tek kale oyun oynayacaklar onun da kaleye geçmesini istiyorlardı. Kadir çelimsiz bir çocuktu boy olarak normaldi ama çelimsizdi. Köyün büyükleri delikanlıları ona takılırlardı. Sen zengin evin fakir çocuğususun biraz ye kilo al diye takılıyorlardı. Kadirin ise bir şikayeti yoktu o çocukluğunu yaşamanın mücadelesini veriyordu. Üstü başı giyimi temiz okul önlüğü temiz giyinirdi. Bu yüzden çocuklar arasında akran zorbalığına uğruyordu. Aralarına pek almıyorlardı ve bazen tartışıyorlardı. Kadir kaleye geçmek istemiyordu. Arkadaşları ile tartışıyordu. Onları izleyen yine üçüncü sınıf kız arkadaşı Kehribar ani bir hareketle kadiri iterek düşürdü. Yerde hafif su göllenmesi vardı. Kadir suyun içine düştü. Üstü başı kirlendi. Yerde yatan kadir niye der gibi Kehribar’a baktı. Kadir niye der gibi ara ara Kehribar’a bakıyordu. Çocuklar Kadir’e gülüyorlardı.  Kehribar ise hiç gülmüyordu. Hemen sırtını döndü koşarak sınıfına gitti.  Kehribar’ın arkadaşlarından Aysel ve Melek’te Kehribar’ın peşine sınıfa gittiler. Kadir kirlenen üstünü temizlemeye çalışıyordu. Baktı olmayacak yan tarafta cami vardı. Caminin şadırvan musluğundan ellerini ve üstünü sıvazlayarak temizlemeye çalıştı. Sınıfa gitti. Tabi öğretmen derse başlamıştı. Öğretmen sordu. Niye geç kaldın niye ıslaksın. Kadir öğretmene düştüm öğretmenim dedi. Elini sıranın içini yokladı simidi de gitmişti.

Aslında kadir öğretmene doğruyu söyleyebilse bu kadar akran zorbalığına maruz kalmayabilirdi. Ama o pek paylaşmıyordu. Kendisi mücadele ediyordu.

Son derste yapıldı. Okul dağıldı çıkışta Kehribar hiç Kadirin tarafına bakmadı. Kadir ise kendi kendine niye diyordu. Bu düşünceler içinde ev yolunu yarıladı. Kehribarın evi köyün ilk evi ve Kadir’le ters yönde. Oda yaptığının etkisinde evine gitti. Kendi kendine tutamadım kendimi diyordu.

Kehribar ve Kadir’in köyü denize paralel uzanan Karadeniz dağları eteğinde bir köy. Ova ve deniz alabildiğine görünüyor. Güneşin doğuşu denizden batışı ise dağların üzerinden olan bir köy. Köy içi yeşillikli etrafı ise tütün ekilen tarlalarla dolu.

Okuldan dönen çocuklar. Tütün zamanı değilse ev içinde anneye yardım ederlerdi. Hayvanı varsa otlağa götürüp onların peşinde oyalanır o otlaklarda oyun oynarlardı. Kehribar’ların dört keçisi vardı köyün sürüsü ile sabah gider akşam gelirlerdi. Birde öküzleri vardı. Kehribar ve kız kardeşi öküze yanaşmazlardı. Öküzle babaları ilgilenirdi. Tütün tarlaları vardı.

Kadir’ler köyün hali vakti yerinde olanlardandı. Büyük arazileri vardı. Hali vakitleri iyiydi.

1939 yıllarıydı. Köyde bir traktör vardı. Çoğu insanlar çift sürmede öküz kullanırlardı.

Kadir köyün abileri maç yaptıklarında onları seyrederdi. Köyler arası futbol maçları oluyordu. Oda bazen mahallede akranları ile maçlar yapıyordu. Kızlar bir araya geldiklerinde salıncaklar da sallanırlardı. Sallanırken maniler söylerlerdi.

Pazartesi öğrenciler andı okumak için bahçede sıraya girdiler. Kadir’le Kehribar yan yanaydı. Kadir söyle bakalım sen beni suyun içine niye ittin.

Seni oyuna almıyorlar niye tartışıyorsun sende onlarla oynama.

Kızlarla ip mi atlim.

Seni oyuna almıyorlarsa oynama

Sana ne sana ne sana mı soracam.

İyi yaptım işte oh olsun.

Oh mu olsun bunu unutmayacağım Kehribar.

Unutma . Öğretmen geldi andımız okunacak artık sus.

İkinci teneffüs oldu. Kızlar ip atlıyordu. Kadir Aysel ile Ülkü’nün ipine yaklaştı ve başladı ip atlamaya kızların hoşuna gitti ama diğer ip atlayanların arasında olan Kehribar’ın hoşuna gitmedi.  Oradan Nihat’a seslendi

Nihat sende bizim ipimizde atla. Okul çıkışında da müminlerin kangalı doğum yapmış benimle yavruları görmeye gelir misin.

Öyle yüksek sesle konuşuyor ki Kadir’in duymaması mümkün değil. Kadirde Ülkü ve Aysel’e bizde okul çıkışı kangalın yavrularını görmeye gidelim mi. Dedi.

Hepsi okul çıkışında yavruları görmeye gittiler. Orda da Kadir ile Kehribar’ın hizipleşmeleri devam etti. Hangi yavru daha güzel. Bu daha güzel hayır bu daha güzel. Bu tartışmalar yolda da devam etti.

Kadir’le Kehribar’ın hizipleşmeleri devam etti gitti. Kadir ve erkek çocuklar çelik çomak dedikleri bir oyun oynarlardı. Bunu büyük abileri de oynarlardı. Bazen onları seyrederdi. Büyük abilerin bu oyunları çok iddialı ve çok çekişmeli geçerdi.

Kadir bakkaldan şekerlemeler alır arkadaşlarına verir. Lokum alır bisküvi alır ama Kehribar’a vermezdi. Kehribar’da Kadir’e vermezdi.

Köyün yaşlıları akide şekeri alır yolda yürürken rastladığı çocuklara birer birer vererek evlerine giderlerdi. Çocukların şekerden yana bir sıkıntıları yoktu.

Kehribar’la Kadir hiç anlaşamazdı. Artık büyüdükçe bir birlerine yapacaklarının planını kurar oldular. Bir bayramlarda Kadir Kehribar’ın annesi ve babasını ziyarete geldiğinde Kehribar’da Kadir’in anne babasını bayramda ziyarete geldiklerinde bir birleriyle  iyi konuşurlardı. Bunun haricinde konuşmaları hep tartışmalıydı. Kehribar artık feracede giymeye başlamıştı. Ferace giyecek yaşa gelmişti.

Kadir’de o çelimsizliği gitmiş civan bir delikanlı olmuştu.

Kadir şehre gitmek için yaya yola koyuldu. Kehribarın annesi avludaki taş fırını yakmış ekmek pişiriyordu. Yalnız bu ekmek hamurun içinde bazen bir bazen iki defa ve  iki yufka arasına çökelek veya peynir konur. Öyle pişirilirdi. Daha çok ekmeğe benzeyen ama bir börek gibide bir tadı olan ekmekti.

Kadir Kehribar’ların evinin yanından geçerken Kehribar’ın annesi Kadir’i görür. Kadir evladım gel ekmek ye dedi. Valla Fazıla yenge hiç hayır demem hemen sola çark etti. Avlunun içindeki fırının yanında bulunan tahta sandalyeye yerleşti. Ekmek kokusu Kehribar’a olan düşmanlığını unutturmuştu.

Kehribar’ın annesi Kehribar bir tabak aşağıya getir   deyince tabak ne dedi ve hemen pencereye koştu Kehribar. Aşağıda Kadir masayı  önüne almış ekmek tepsisi masanın üstünde. Kendisine pencereden bakan kehribara bakarak ekmek yiyecem ne var bunda der gibi elini çevirdi. Kehribar pencereden ayrıldı. Mutfağa tabak almaya giderken kendi kendine tebessüm ediyor  ne yapalım tabak getireceğiz diye söyleniyordu. Ve kendisine de bir tabak alıp birde sandalye merdivenleri inip dış kapıdan avluya çıktı. Kadir’e  bir parça ekmek verdi kendisi de aldı. Kadir onunla çok iyi konuştu oda Kadir’in bu tutumu karşısında oda onunla iyi konuştu. Keşke hep böyle olsak diye de Kehribar iç geçirdi. Kadir’in karşısında bir şeyler yemek onu çok mutlu etmişti. Kendi kendine bu ekmek olmasa biz yine bu ekmek yerine bir birimizi yiyecektik her halde diye düşünmekten de kendini alamıyordu.

Kadir ekmeğini bitirdi. Fazıla yenge ekmek çok güzel olmuş dedi.

Sağol Kadir afiyet olsun annene selam söyle.

Söylerim Fazıla yenge dedi.

Kehribar’a baktı teşekkür ederim Kehribar dedi.

Kehribar hiçbir şey söyleyemedi adeta dili tutuldu.

Kız kardeşi okuldan gelmişti. Kadir nasılsın Gülşen dedi. Oda iyiyim dedi. Okul nasıl gidiyor dedi. Bu konuşma Kehribar’ı bu zor durumdan kurtarmıştı.

Kadir yolcu yolunda gerek deyip hoşçaklın dedi.  Kehribar kısık bir sesle güle güle dedi.

Bu köy geçimini çoğunu tütüncülükle sağlardı. Tütün zamanında bu köye yardımcı olan çalışan insanlarda vardı. Bu yardımcılar roman vatandaşlar ve hizmetkar denilen yukarı dağ köylerinden gelen insanlardı. Bu yardımcı insanlar tütün sezonundan sonra evlerine dönerlerdi.

Mart on beş fideliğe tohum atılır fideler yetiştirilir . Fideler büyüyünce alınır tarlaya mayıs yirmisinde dikilmeye başlanır. Bu dikim olayı  yirmi beş gün sürer. Bu dikimde hizmetliler katırlarla tenekelerle   çeşmelerden su taşır. Eğer yağmur yağmışsa her tarlanın başındaki kuyular su dolar bu kuyulardan su çekilir dikim yapılır. Roman vatandaşlarımız bu dikimde en büyük yardımcılardır. Sonra çapalama sonra ilaçlama sonra büyümekte olan tütün kırıma girer. Yazın sıcağında çoluk çocuk çalışırlar. Kırıma bir sabah aydınlanmadan çıkılır gazyağlı fenerlerle . Birde akşam kırıma çıkılır. Kırılan bu tütünler gece saat on ikiye kadar ipe dizilir.  Dizilen bu tütünler güneşte kuruması için aran denilen çerçevelere sıra ile asılır. Bu ahşap çerçeveler yağmur durumunda kolayca içeri muhafazaya alınabilir.

Komşular duruma göre bir birlerinin ekiplerini alabiliyorlardı. Kehribar Kadir’den kendi tarlalarındaki son kırım ve dizim için roman ailelerini almak için söz aldı . Son tütünü de tarladan kırıp alabilecekti.  Ama yorgunluk hat safhadaydı.

Ev içi aydınlanmada ve kırıma gittiklerinde gazyağı kullanıyorlardı. Kehribar’ların gazyağı bitmişti. Bakkaldan gazyağını almış eve dönüyordu. Fide sulamada kullanılan teneke güğümle gazı taşıyordu. Yolda çeşmenin yanında Kazım’la karşılaştı. Kazım köyün noksan akıllısıydı. Kehribar’a ver suyundan içeyim dedi. Kehribar çeşme orda oradan içsene dedi. Kazım hayır ben senin taşıdığından içecem dedi. Kehribar içinden şeytan dürtüyor ama bu zamanda uğraşmayayım bu adamla dedi.

Kazım bu gazyağı sabah kırıma seni fener diye yanımıza alırız  bir kibrit çakarız aydınlatırsın yolumuzu.

Kazım hemen sağdan hızlı adımlarla hiçbir şey  söylemeden oradan uzaklaştı.

İki gün sonra Kehribar Kadir’in yanına vardı ekibi alabileceğini söyledi. Kadir ekiplerin artık evlerine dönmeleri gerektiğini söylediler bana  Bende onları ikna edemedim dedi.

Ben şimdi buna inanayım mı Kadir. Olacak iş değil Kadir. Sen onları ikna edemedin öylemi Kadir. Bana söz vermiştin.

Tamamda olmadı Kehribar dedi.

Son tütünüm tarlada kalacak Kadir Allah seni kahretsin Kadir.

Deyip kehribar geri döndü ağlayarak  uzaklaşmaya başladı. Kadir şaka yaptım deyip arkadan ona yetişmeye çalışıyordu.

İnan şaka yaptım Kehribar. İnan bana bak şaka yaptım.

Daha senin yüzünü görmek istemiyorum.

Kadir bir müddet daha peşinden yalvardı. Yakardı olmadı.

Kadir artık akılın mantığın bittiği yerde olduğunu biliyordu. Sessizce evine döndü. Çobanını çağırdı  çobana üç tane adak kes biri komşulara dağıt ikincisini ekiplere annem etli pilav yapsın. Üçüncüsünü temiz bir çarşafa sarın oda Kehribar’a ben götürecem.

Biraz sonra Kehribar’ın babası geldi. Kadir Rıza efendiyi kapıda görünce valla şakaydı Rıza aga valla şakaydı. Rıza böyle şakamı olur Kadir. Vallahi şakaydı bütün ekibi alabilirsin Rıza aga bütün ekibi. Kadrin babası rıza efendinin sesini duyunca odadan dışarı çıktı. Rıza hoş geldin dedi. Hoş buldum Ali dedi.  Ali oğlun kızımı üzdü haberin olsun.

Üzmedi rıza üzmedi. Onlar daha çocuk rıza çocuk. Gel biz birer kahve içelim Gülizar kızım bize iki orta şekerli kahve yap.

Gülizar rıza efendide orta şekerlimi içer. Diye sordu.

Ali bey Rıza’da orta şekerli içer. Sen Gülizar iki orta şekerli.

Akşam oldu atına binen Kadir kuzuyu çarşafa sarıp eyerin önüne aldı . Atının yavaş adımlarıyla kehribarın evin penceresinin önüne geldi. Kadir Rıza aga Rıza aga diye seslendi. Tütün dizmeyi bıraktı Rıza efendi pencereye çıktı. Rıza aga bu kuzuyu babam size gönderdi dedi.

Ali’mi gönderdi. Evet babam. Tamam dedi Rıza efendi babana selamlarımı ve teşekkürlerimi söyle dedi. Aslında Kadir’in gözleri Kehribar’ı arıyordu ama o ekiplerin başında tarladaydı.

Birkaç gün sonra Rıza efendi ve Ali bey yol ortasında karşılaştılar. Rıza efendi Ali beye gönderdiğin kuzu için sağol dedi. Birazını ekiplere etli pilav yaptık iyi oldu dedi. Ali beyin kuzudan haberi yoktu bir şey değil Rıza sen sağol dedi. Ali bey bu Kadir adam olacak herhalde diye düşündü.

Artık aran çerçeveler kurutuluyor bakımları yapılıyor. İşler hafiflemişti. Kehribar’ın arkadaşı Aysel’in babasının iyi cins bir atı vardı. Bazen Aysel biniyordu. Bazen de Kehribar biniyordu. Kehribar bazen atı koşturuyordu. Kadir Kehribarın atı koşturmasını istemiyordu. Çünkü süratli bir attı. Ama bunu Kehribar’a söyleyemiyordu. Çünkü Kehribar Kadir’in tarafına hiç bakmıyordu.

Bir gün köy meydanında Kadir arkadaşları ile ayak üstü sohbet ediyordu..  Aşağıdan fazla süratli olmasa da Kehribar atla geliyordu. Köyün noksan akıllısı her iki tarafa kollarını açarak Kehribar’ın yoluna çıktı. At şahlandı.  Kehribar atın üzerinde tutunamadı. Ve düştü. Kötü düşmüştü. Kadir ve bir arkadaşı atı sakinleştirmeye çalıştılar. At daha da zararlı olabilirdi. Hemen kadir Kehribara döndü. Ona dokunmaya çalışan oldu sakın ona dokunmayın kaldırmayın onu dedi.

Ayağım çok ağrıyor Kadir.

Tamam Kehribar tamam.

Sağ ayak bileğim ağrıyor.

Biraz şişti sanıyorum incindi.

Sol omuzum ağrıyor .

Kolunu kaldırabiliyormusun.

Kaldırıyorum ama zor kaldırıyorum.

Kadir ebeyi çağırın o bize yol yordam gösterir  dedi. Ne yapacağımızı söyler dedi.

Biraz sonra ebe geldi. Sol köprücük kemiğine eliyle baktı. Ayak bileğine baktı. Sanıyorum ikisi de incindi biraz beklersek bir iki gün geçer dedi. Kehribar üç dört gün içinde iyileşti.

Bir gün atla gezinen Kehribar ile çarşıdan dönen Kadir köy meydanında karşılaştılar . Kehribar yüksek sesle haydi   varmısın Karşıyaka da koca incire kadar var mısın deyip atı koşturmaya başladı. Kadirde mecbur oda atını koşturuyordu. Kehribara sesleniyordu koşturma diyordu. Kadir’in atının Aysel’in babasının atından aşağı bir tarafı yokta Kadir süratli koşturmak istemiyordu. Çünkü Kehribar’ın yavaş gitmesini istiyordu.  Kehribar koca incire çoktan vardı. sonra Kadir’de geldi. Kadir Kehribar’a hani süratli gitmeyecektin. Daha yapma dedi.

Ne yapayım insan kuş misali uçuyor. Gördün mü beni geçemedin

Tamamda daha süratli gitmek yok.

Tamam. Saatlerce oturdular konuştular

Kehribar kurumuş tütün sapları içine girerek koşturuyordu. Yine beni geçemezsin diyordu. Kadir peşinden koşturuyor . Kadir içinden bu kızın coşkusu inanılmaz diyordu.

Zaman zaman koca incirin altında buluşuyorlardı. Bir gün Kadir Kehribar’a ben askere gidiyorum. Dedi. Öylemi  gideceğine seviniyor musun .

Ne yapalım mecburuz askerlik.

Valla Kadir. Ben seni beklerim. İstersen şimdi nikah bile yaparız hemen evlenebiliriz  sen nasıl  istersen .

Ona biz değil de senin baban karar vermeli.

Babam asker dönüşü bekle der sanıyorum.  Asker yolu bekleriz Kadir olsun.

Köyden üç kişi askere uğurlandı biri Kadir’di. Kadir vakit müsait oldukça mektup yazmaya çalışıyordu.

Bir gün bir mektup daha aldı Kehribar  açtı okudu. Bir cümlesinde şu yazıyordu. Kore’ye gidiyorum Kehribar Kore’ye. Kehribar’ın eli ve mektubu kucağına düştü. Gözleri nemlendi ne yapalım yine bekleriz. Dedi Kehribar.

Bazen yoldan geçerken karşı yakadaki koca incir ağacına bakarak yine orada  buluşacağız diyordu. Yine buluşacağız.

Evet doğru söylemişti buluştular. 14-temmuz-2025. Halil Bahadır.