Sabah olmak üzereydi. Kasabada uzaktan yakından horoz ötüşleri geliyordu. Ayça yatağından kalktı. Sabah kahvaltısını hazırlamak için mutfakta çalışmaya başlamıştı. Annesi önceden kalkıp ineği sağmış elinde süt kovasıyla içeri girmişti. Oda mutfakta çalıştı ve sofra bezini ve sinisini orta salonun ortasına yerleştirip. Kahvaltılıkları hazırlamaya başladı. Babası da kalkmıştı babası Ayçaya bu gün haftanın salı günü pazardan gümüşlüden bir şey istiyormusun. Annende istiyorsa bir kağıda yazarak bana liste verin dedi. Ayça’nın babası Rıza bey kahvaltıya oturdu. Sonra Ayça ve annesi küçük kardeşi Ahmet’de sofraya oturdu.
Rıza bey listeyi aldı ve atını da aldı yola koyuldu hemen üç saat yolu vardı. Rıza bey koyunlarını satmıştı Gümüşlüde Kahraman beye uğrayıp parasını da alacaktı. Rıza bey Gümüşlüye doğru atıyla gide dursun.
Bu kasabanın doğusunda bir dağ vardı ve bu dağ güneye doğru uzuyordu. Bu dağın öbür tarafında Kumluca kasabası vardı ve Kumluca Gümüşlüye atla yedi saat mesafedeydi. Ayçaların oturduğu Lize kasabası ile Kumluca arasında kalan bu dağ ağaçların olduğu derelerin şelalelerin olduğu yeşillikli bir dağdı ve çok yüksekti. Ayça Lizeden kalkıp Kumluca ya gitmek istediğinde bu sıra dağın en ucuna gidip oradan dönerek tekrar Kumlucaya doğru atla gitmesi gerekiyordu. Ve dağdan akan dereler ve şelaleler ki sular dağın her iki tarafına kollar vasıtası ile akmakta ve insanlar birçok köprülerle geçiş yapmaktadırlar. Ayçaların kasabası Lize ile Gümüşlü dağın aynı tarafındaydılar.

Kumluca da Salih efendi hanımı ve iki oğlu ile birlikte yaşardı. Büyük oğlu Yusuf çarşıda hırdavatçı ve avadanlık inşaat malzemeleri satardı. Kardeşi ise medreseye okula giderdi. Salih efendi sabah atına bindi oda haftanın pazar yeri olan Gümüşlüğe doğru yola çıktı yolu uzundu. Ara ara atını koşturuyordu. Sıra dağ boyunca ilerleyip dağın ucundan tekrar gümüşlüğe doğru gitmesi gerekiyordu. Yolu bayağı uzundu dereleri aştı köprüleri aştı bazen dağdan akan şelaleri seyrederek yoluna devam etti. Güneşin sıcağı havanın esintisi akan sulardan gelen bazen insanın yüzüne vuran serinliklerle uzun yorucu bir yoldan sonra Gümüşlüğe vardı. Gümüşlükte atını melek hanımın hanına doğru sürdü. Handa atını bakıcılara teslim etti ve çarşıya doğru yürümeye başladı. Yolda karşılaştığı arkadaşları ile selamlaştı kısa kısa onlarla sohbet etti. Biraz daha yürüdü Rıza efendiye rastladı. Rıza efendiyle biraz konuştular bir birlerine hal hatır sordular. Salih efendi Rıza beye böyle nereye gidiyorsun dedi. Kahramana uğrayacağım biraz alacağım var onda onu alacağım. Tabi akçesi varsa. Salih efendi bu gün akçesi vardır bu gün buranın pazarı. Kahraman hazırlıklıdır dedi. İnşallah vardır Salih bey dedi.
Sonra Salih bey Rıza beye senin bir kızın vardı. Benim büyük oğlumdan birkaç yaş küçüktü sanıyorum. Kızının baş göz edildiğini de duymadık. Sanıyorum bekardır kızın.
Evet bekardır benim kızım dedi. Rıza efendi,
Benim de büyük oğlum evlenecek yaşta küçüklüğünden belki bilirsin. Gel senle Dünür olalım Rıza bey dedi. Rıza bende senle dünür olmak isterim ama zaman çok değişti bakalım çocuklar bir birini beğenecek mi Salih efendi dedi. Bir birlerini tanıdıklarında küçüktüler bu gün bir birleri ile konuşmaları birbirlerini tanımaları gerekir dedi. Salih bey Rıza beye haklısınız dedi ben oğlumla annesini senin hanımına evine gönderirim. Bir birleri ile konuşurlar benim oğlum sizin kızı beğenir ben bunu biliyorum kızınız oğlumu kabul ederse istemeye geliriz dedi. Salih bey konuşmaya devam etti Rıza beye bu iş olacak kalbime öyle doğuyor dedi. Rıza da hayırlısı Salih bey dedi. Selamlaşıp ayrıldılar.
Sonra her ikisi de çarşıda alış verişlerini yaptılar kasabalarına doğru yola koyuldular. Evlerine vardılar. Salih bey ve Rıza bey durumu çocukların annelerine söylediler. Çocukların anneleri tatlı bir sıkıntının içerisine girmişlerdi. Bunu çocuklara nasıl söyleyeceğim diye kara kara düşünüyorlardı.
Ayçanın annesi Ayçayı alıp karşısına oturdu ve durumu Ayçaya söyledi. Ayça ben beğenmezsem beğenmediğimi nasıl söylerim çocukluktan tanımasam söylerim ama olmaz dedi. Annesi o zaman küçüktünüz dedi. Olmaz anne olmaz görüşemem dedi.
Annesi Yusuf’u çağırdı . Yusuf’a durumu anlattı. Yusuf olmaz dedi. Peki oğlum bir yavuklun mu var dedi. Yusuf yok dedi. Olmaz dedi Yusuf kestirip attı. Bak oğlum baban Rıza beyle görüşmüşler. En azından bir birinizle konuşmanız lazım dedi. Görüşmeye gitmezsek karşı tarafa ayıp olur. Usulen de olsa bir görüş dedi. Yusuf’un canı sıkılmıştı. Ben işe gidiyorum dedi ve yola koyuldu.
Birkaç gün geçti ve Cuma günüydü ve tatil günüydü. Ayça annesine ben çıkıyorum biraz atla dolaşacağım dedi. Annesi de tamam dedi. Ayça atını eyerledi atına bindi Lizeden yola çıktı. Atı koşturmaya başladı hava sıcak ve yaz. Güneş ise biraz ufuktan yükselmiş atı çimenlikler üzerinde koşturuyor dere boyunca süratli bir şekilde gidiyordu. Bir müddet sonra atını derenin içine sürdü akan şelalenin içine atıyla birlikte girdi ve şelalenin suları ayçayı baştan aşağıya üzerine yığılıyordu. Ve şelalenin içinde bir mağaranın içine girdi. Mağara da biraz gitti ama mağara karanlıktı ama atı yavaş yavaş gidiyordu. Ayça bir şey görmüyordu ama at gidiyordu. Ayça atın üzerinde mağaranın bitmesini bekliyordu. At mağaranın bitiminde tekrar yukardan akan bir şelalenin içine girdi. Ve şelaleden çıktı ve biraz derede gittikten sonra çimenliklere çıktı. Dağın karşı tarafına geçmişti. Bu mağara yolu çok çok kısaltmıştı. Bu mağarayı sadece Ayça biliyordu. Küçüklüğünde eşeğiyle gezerken kaybolmuş ve eşeği bu mağaraya girip bütün gece bu mağarada sabahlamıştı. Eşeği bu mağarayı biliyordu. Bu mağaranın karşı tarafa çıktığını da eşeği ile mağara boyunca giderek öğrenmişti.
Karşı tarafa geçen Ayça atın yönünü Kumlucaya döndürdü ve hızla atını koşturmaya başladı rüzgar ve güneşin kendisini biraz kurutmasını istiyordu. Ama hava sıcaktı ıslak olması onu rahatlatıyordu. At bir süre sonra Kumluca ya vardı . Kasabanın içine girdi. Yol üzerinde oynayan çocuklara Salih efendilerin evini sordu oğlu var Yusuf çarşıda hırdavatçı evini biliyor musunuz dedi. Çocuklar şu kavşaktan sola dönün yolun sonunda sağdaki bahçeli ilk ev dediler. Ayça çocuklara teşekkür edip atını yavaş yavaş Yusuf’un evlerine doğru sürdü. Bahçelerinin önüne geldiğinde bahçede bir kadın oturuyordu. Attan indi kadının yanına gitti. Evet kadın yaşlanmıştı ama kadını tanımıştı. O Yusuf’un annesiydi. Kadına ben uzun yoldan geliyorum atım için bir kova su istiyorum bilirsiniz at her yerden su içmiyor dedi. Kadın otur kızım dedi sediri gösterdi. İçeri seslendi Yusuf dışarıya bir kova su getir dedi. Yusuf niye anne dedi . Annesi misafirimiz var dedi. Yusuf bir kova su ile geldi. Annesine baktı. Annesi bahçenin dışındaki ata ver dedi. Yusuf kıza baktı annesine baktı dışarıdaki ata baktı annesi misafir dedi. Yusuf atın önüne suyu koydu. Yusuf’un annesi misafirine sen uzun yoldan geldin dedi aç mısın bir şeyler yermisin dedi. Olur biraz bir şeyler yerim dedi. Annesi kalktı Yusuf’a misafirle ilgilen Yusuf dedi. Yusuf Ayça’nın karşısındaki sedire oturdu. Annesi içeri girdi. Yusuf kıza bakıyor kaçamak kaçamakta olsa bakmaya çalışıyor. Güzelde kız ama biraz garip. Kız da ona bakıyor Yusuf’un kendine bakışından Ayça onun kendisini beğendiğini anladı ve Ayça rahatlamıştı. Yusuf Ayça’nın adını sordu Ayça adını Gökçe dedi. Yusuf benim adımda Yusuf dedi . Ayça biliyorum dedi. Yusuf’un eli ayağı dolaştı ellerini nereye koyacak bilemiyordu. Yusuf toparladı niye bu tarafa yolculuk yapıyorsunuz dedi. Bu arazilerin bir yerinde çiflik kurmak istiyoruz babam onun için buraları araştırmam gerektiğini söyledi. Buraları bilen birisini bulup bu yöreyi bana gezdirmesini isteyeceğim dedi. Yusuf ben buraları iyi biliyorum ben sizi gezdiririm dedi. İşinizden olmayın dedi. Hayır benim işim yok dedi Yusuf.
Annesi misafirlerine bir şeyler hazırladı. Ayça sofraya oturdu. Yusuf Ayça’ya bakıyordu. Soracak soramıyordu. Annesi Gökçe kızım senin üzerin nemlimi bana mı öyle geliyor. Dedi. Ayça evet dedi dereye girdim dedi. Çok sıcak rahatlıyorum dedi. Yusuf çok garip bir kız ama bir o kadarda güzel diye düşündü.
Sonra Yusuf Gökçe konuştular arazileri dolaştılar. Yusuf Gökçe’yi dolaştırdı ve sonunda Gökçe benim dönmem gerekiyor dedi. Yusuf daha bir çok yer var dedi gezilecek. Tamam dedi Gökçe iki gün sonra yine ben size gelirim arazileri dolaşırız. Dedi Yusuf’la Gökçe ayrılıp Gökçe Lizenin yoluna koyuldu. Yine o şelale yolunu kullanıp evine gitti. Bu mağara olmasa eve dönüşü ancak gece yarılarını bulurdu.
Yusuf’un aklında hep Gökçe vardı. İki gün iki gün diyordu Yusuf kendi kendine.
Annesi ne diyorsun kendi kendine öyle dedi. Bir şey konuşmuyorum anne Önemli değil dedi. Ama içinde fırtınalar kopuyordu.
Ayça’da Yusuf’u aklından çıkartamıyordu ama bu işin altından nasıl çıkarım diye düşünüyordu. Amacı Yusuf’u önceden görüp beğenmezse gelmesinler diyecekti ama Yusuf’u beğenmemek mümkün değildi. O iki günü zor bekliyordu.
İki gün geçti Ayça yine Kumlucanın yolunu tuttu. Şelaleden geçti. Yusuf’un evine vardı Yusuf’la buluştu tekrar arazilere çıktılar. Yusuf’un annesi onlara yiyecekler hazırladı. Onlar yiyecekleri arazide sofra kurup yediler. Sonra tekrar sözleşip ayrıldılar. İki gün sonra tekrar buluştular konuştular. Dolaştılar ama bu sefer biraz garipti. Çünkü Yusuf sıkıntılıydı. Gökçe’de bunun farkındaydı. Gökçe sordu. Yusuf seni biraz sıkıntılı görüyorum dedi bana anlatmak ister misin. Dedi. Yusuf ben evlendirilmek için bir kızla tanıştırılmak isteniyorum. Dedi. Ee. Ne var bunda git tanış dedi. Ama ben seni seviyorum dedi. Benimi seviyorsun. Nasıl yani benimi seviyorsun. Benim bundan haberim yok. Ya ben seni sevmiyorsam. Şimdi haberin oldu Gökçe dedi. Gökçe sen o görüşmeye git Yusuf dedi. Benden sana umut yok dedi. Yusuf karaları bağlamıştı. Yusuf gitmem dedi. Bak Yusuf kızın seni beğenmemesi için elinden geleni yap o zaman seni beğenmez sende bu işten sıyrılırsın. Üstünü başın dağınık olsun kendine özen gösterme o zaman seni beğenmez. Dedi Gökçe. Yusuf senin gibi garip bir kız hayatımda tanımadım. Her geldiğinde üzerin nemli derelere giriyorsun çokta güzelsin seni seviyorum diyorum kılın kıpırdamıyor. Benden bu sözü duymak isteyen bir çok kız var bunu biliyor musun. Belki ben senin bu garipliğine aşığım bilemiyorum. Gökçe eh biraz ilanı aşk etmeye benzedi. Sen yine o görüşmeye git . dedi. İçinden ben onun için neler yapıyorum bir bilse diye düşündü. Ve benden ümit bekleme. Dedi ve hoşcakal deyip atına binip uzaklaştı. Yusuf arkasından baktı. Elinden bir şey gelmiyordu.
Ayça o görüşme gününü bekliyordu. Acaba Yusuf beğenilmemek için üstüne başına özen göstermeyecek miydi. Traşsız mı gelecekti. Nasıl gelecekti çok merak ediyordu.
Görüşme günü geldi . Yusuf’lar gelmişti Ayça pencereden gizli bir şekilde Yusuf’a baktı Yusuf’un pejmürde bir hali vardı. Hem güldü hem çok sevindi hemen içeri gitti tüm makyajını kontrol etti . Üstünü başını kontrol etti. Annesi Yusuf ve annesini içeri buyur etmişti. Sonra Ayçanın annesi Ayçayı çağırdı. Ayça kapıyı açtı. İçeriye çok güzel giyinmiş güzel bir kız girdi. Hanım hanımcık hoş geldiniz dedi ve karşı köşeye oturdu. Yusuf’a bakıp gülümsüyordu. Yusuf bakıyor annesi bakıyor. Ayça’mı Gökçe’mi Yusuf bakıyor hanımhanımcık bir kız çok güzel bir kız . Ayça Yusuf dedi bende seni seviyorum. Hem de çok bana Ayça’da diyebilirsin Gökçe’de. Çünkü ikisi de seni seviyor. Yusuf büyük bir şok içinde bir anda bütün duyguları yaşadı. Ama her duyguyu. Yusuf’un annesi Ayça’nın annesine dönüp zaman çok değişti gel biz mutfağa gecelim kahve yapıp içelim. Dedi.