Murat’ın evinde bir kalemi vardı. Kurşun kalem. Birde silgisi. Bu kalemle silgiyi aile içindeki herkes kullanırdı. Daha doğrusu evin kalemi ve silgisi gibiydiler. Murat kalemle ve silgi ile ders çalıştı ve sonra onları kutusuna koydu. Kalem ve silgi çok yorulmuştu. Silgi kaleme “Murat çok yanlış yazıyor bende silmek zorunda kalıyorum. Yoruluyorum. Hem silerken beni çok eziyor,” dedi. Kalem de, “Evet Murat’ı annesi markete gitmesini söylediğinde beni sinirinden sertçe masaya çarpıyor. Ama annesi beni hırpalamadan kullanıyor. Kendine elbise dikeceği zaman model çiziyor ya beni hiç hırpalamıyor.” Silgi “Evet beni de ezmiyor.” Kalem, “Alican’ın önüne bir kağıt veriyorlar.
Alican beni dolaştırıyor karalıyor.” Silgi, “O daha küçük.” Dedi. “Küçük ama benim başım dönüyor. Benimle en çok Ayşe’nin yazmasını isterim. O çok hafif tutuyor o resim yapıyor.” Silgi “Evet oda beni hırpalamıyor.dedi.
Okullar kapandı. Ailece bir aylığına tatile çıktılar. Kalemle silgi çok mutlu oldular. Hiç olmazsa bizde tatil yapacağız dediler. Kalemle silgi bol bol konuşuyorlardı. Ama beşinci günden sonra canları sıkılmaya başlamış. Günler geçtikçe canları çok sıkılmış. Murat’ı Ayşe’yi ufaklığı özlemişler. Bir ay sonra aile tatilden dönmüşler. Buna kalemle silgi çok sevinmişler. Artık yazı yazıp yanlışları sileceklerdi. Kalem silgiye dönerek “Yeter ki çalışalım. Yorgunluk dinlenince geçer. Ama çalışmazsak can sıkıntısı geçmez, Ali canın karalamasına bile razıyım,” dedi.